MeruPuri: Märchen Prince

Yine prensli mrensli başka bir manga çıktı karşımıza. Genç kızlarımız (özellikle Asyalı olanlar) dar taytlı Ortaçağ Prenslerinden tutun, okulda ukala karakterinden dolayı "Prens" diye anılan herhangi bir canlı türü karşılarına çıktı mı deliye dönüyorlar. Bu yüzden ticari shoujo mangalarının %80'inin öyle ya da böyle bir Prens içermesi büyük shoujo klişelerindendir. Çizimlerine bayılmama rağmen torpil geçmeyeceğim Matsuri Hino hanfendinin birkaç adet kraliyet ailesi ve ışık saçan gerizekalı büyüler içeren MeruPuri'sini bu kadar beğeneceğimi tahmin eder miydim peki? Açıkçası hayır. Görünen o ki beklentileri düşük tutmak bazen karşınıza çıkacak vasat üstü kurguları gözünüzde göklere çıkarmaya engel olmak için gerekiyormuş. Ama hayır, bu manga hakkında kötü şeyler söylememi beklemeyin manga-anime snob'ı arkadaşlar.

Matsuri Hino çizimlerini biraz daha seyretmek adına eski mangalarına göz atarken konusuna hiç mi hiç bakmadan okumaya başladığım bir seri olmuştu bu. Bu yüzden de garip bir şekilde en ilginç konuya sahip shoujo-romantizm mangalarından biriyle karşılaştığımı görünce ayrı bir şok yaşadım tabii. Bence okumayı düşünenler de böyle yapmalılar ki eğlence kat sayısını arttırdığına emin olabilirsiniz. Ama şöyle bir kısaca bahsetmeden duramayacağım ben. Astele'in taht varislerinden (tamam, Prens diyelim hadi) Aram, ağabeyinin garip büyüsünden kaçmak için günümüz dünyasına ya da bulunduğumuz portala 'ışınlanır' ve Airi Hoshina'nın aile yadigarı aynasının içinden çıkar. 7 yaşındaki Aram'a kanı ısınan ve yalnız yaşadığı için onu evine davet eden Airi, karanlık yerlere girince birden büyüyen bu çocuğun sorumluluğunu ister istemez almak zorunda kalır ve başlarına gelen belalardan korunmaya çalışır. Tabii bu beladan birisi de minicik çocuğun birden 17 yaşındaki bir fıstık görünümüne bürünmesi olabilir.
Çocuk görünümünü baz aldığımızda, bilmiş tavırlarıyla pek tatlı bir şey Aram, bunu kabul etmek lazım. Hani şu içimizde  yanaklarını sıkma istediği uyandıran veletlerden. Tabii bu hikayede gerçekçilik aramamak lazım. Her ne kadar kimi zaman kendisinin çocuk olduğunu hissedebiliyor olsak da 7 yaşındaki bir çocuk için fazla olgun ve oturaklı (bak, zeki ve uslu demiyorum farkındaysan). Yani büyümüş de küçülmüş bir çocuk karakter olmasından çok, kimi zaman şımarıklaşıp çocuksu davranabilen bir yetişkin gibi gösteriliyor malesef. Özellikle Airi ile flört ettiği zamanlar hangi 7 yaşındaki oğlanın bu kadar romantik olabileceğini düşünmeden edemiyoruz. Dur bir ergenliğe falan yaklaşsın, hormonlar azıcık harekete geçsin değil mi? 13-14 yaşında da sevimli bir çocuk çizilebilir gayet. Bu yüzden zaman zaman sübyancılık hissiyatı vermeden edemiyor ister istemez, Hino-sensei çiftin arasındaki romantizm sahnelerinden önce ne yapıp edip Aram'ı karanlık bir yere sokması konusunda titiz davranmasına rağmen. Hadi ama Japonya'da kimse bunun sübyancılık olduğunu düşünmeyecek değil mi! Bu kadar kasması bile fazla olmuş sevgili Asyalı otakular için, onlar shotacon deyip geçer nasıl olsa...
Karakterlere gelirsek, tüm yakışıklı ve prensli mrensli oğlanların Airi'ye aşık olması kimseyi şaşırtmaz herhalde. Ben her ne kadar Aram'ı çok sevsem de bir taraftan Nakaoji'nin bu tarz kurgularda yazarların en çok harcamayı sevdiği 'efendi çocuk' karakterlerden biri olmasından dolayı  kendisine bir sempati duymadım da değil yani. Bunun dışında womenizer tavırlarına rağmen Tamaki Suoh titreşimleri aldığım, aslında pek iyi niyetli olduğunu düşündüğüm Jeile'ye de garip bir şekilde kanım ısındı. Hatta çiftimizi ayrımak için elinden geleni yapan ama aslında hoşlandığı kızın saçını çeken ilkokul çocuğundan farksız olan Raz'a bile acıdığım zamanlar oldu. Fakat Rei'den istisnasız nefret ettğimi söyleyebilirim. Baş karakterimiz Airi ise, evlilik ve yuva kurma meraklısı 'sıradan' bir shoujo manga kızı olmasına rağmen hiç de sinir bozucu değil. Hatta karşısına çıkan oğlanlar hakkında kurduğu 'evli ve çocuklu' fantezileri bildiğin komik. Sesli bile güldürür yani, o derece.

Hiçbir derinliği olmayan, sadece aşk ve sevgiden ibaret olan hikayenin de oldukça sürükleyici olduğunu söylesem kendimle çelişir miyim acaba? Evet, saçmalık derecesinde yüzeysel, ama eğlenceli işte. Hele hele amatörce yazılmış o büyü sahnelerinin bile pek göze batmamasına ne demeli? Hoş, su katılmamış bir shoujo hikayesi olduğu için yapılan büyüler de genellikle evlenme falan üzerine oluyor, kanla avuca bir pentagram çizilse bile amaç bu yani:
Kesinlikle ve kesinlikle şikayet edemeyeceğim bir unsur varsa o da tabii ki çizimlerdir. Matsuri Hino'nun çizimlerine Vampire Knight'ı okumaya başladığımdan beri hayranım ve ilginç bir şekilde önceki işlerinin -ya da MeruPuri'nin diyelim- Hino-sensei'nin kariyerinde bir doruk noktası olduğuna tanıklık etmiş oldum. Bir manga karakteri ne kadar gerçekçi olabiliyorsa o kadar gerçekçi, proporsiyonları o kadar doğru, açıları o kadar artistik ve figürlerin duruşları, hareketleri o kadar doğal ki! El çizimlerinin ne kadar iyi olduğundan da bir çizerin yeteneği az çok anlaşılabilir. Hino-sensei'nin işlerini bilenler ellerin ne kadar kusursuz olduğuna da mutlaka dikkat etmiştir. Keşke Vampire Knight'ta tarzını bu kadar abartmayıp figürlerini bozmaya başlamasaydı. Sonuçta yaptığı ekspresyonist bir tablo değil, ticari bir çizgi roman.

İlginç bir konusu olan, klişelerin minimum miktarda kullanıldığı, eğlenceli ve sürükleyici bir romantizim mangası okumak isteyenler için MeruPuri güzel bir seçenek olacaktır. Özellikle benim gibi 10 vol ve üzeri mangalarda fenalıklar basan "kısa ve öz hikaye severler" için çabuk biten hoş bir deneyim olabilir. Bu tarz yüzeysel mangalardan pek hoşlanmasam da garip bir şekilde çekici yanı da olduğunu (sadece çizim olamaz) inkar etmemekle birlikte Top 10 mangalarım listesinde bulunduğunu itiraf ediyorum.


Puanlamadan olmaz!
Konsept: 8
Hikaye: 7
Anlatım: 7
Karakterler: 8
Çizim: 9

Genel: 8.12

Yorumlar